Ana Sayfa/Tag: İsmail Emre

Hac Ritüeli

2021-05-31T15:44:03+03:00Yazar: |Kategoriler: Konuşma Metinleri|Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , |

Bugün, söz verdiğimiz üzere hac ritüelinden bahsedeceğiz, ancak daha önce “dizgesel düşünme”nin ne olduğu üzerine konuşmanın yararlı olacağı kanısındayım. Dizgeden kastımız, kavramların birbirinden çıkarsanması, birbirinden çıkarsandığı için içsel bağ (korelasyon) ile bağlı olması ve bütün kavramların belli bir ereğe doğru birbirine destek olmasıdır. Başka bir deyişle, bir kavram diğer bütün kavramlarla ilişkisinde anlam taşır ve bunun sıralaması zorunludur; çünkü dizgede bir “zorunluluk” özelliği vardır. Zorunlu değilse, o zaman dizge değildir, bir dizin olabilir. Dizgenin belli bir “süreç”i (proses) izleme zorunluluğu vardır ve belli bir “erek”e doğru gitmesi gerekir. Ereği olacak, süreci olacak, zorunlu aşamaları olacak ve bütün kavramlar birbirlerinden türeyebilecekler, [...]

Ekinsel Biçem ve Aydınlanma Sorunu

2020-07-22T02:45:17+03:00Yazar: |Kategoriler: Yazılar|Etiketler: , , , , , , , , , , , , , , , , , |

Ekin, insanın doğa ve toplum ilişkilerindeki üretimlerinin toplamı ve onları kullanma ve nesilden nesile aktarma biçimidir. Ekin, bir toplumun ortak umutlarını, hedeflerini ve geleceğe bakışını da gösterir. Ekinin, insan topluluklarına ortak kimlik kazandırması, toplum oluşturma özelliği, tarihsel süreçte nesilleri birbirine bağlayarak toplumların belleği ve kimlik sürekliliğini sağlaması, toplumların var olabilmesi bağlamında yaşamsal önem taşır. Ekin, insan yaşamına, “ekip biçme” bağlamında, insan topluluklarının toprağı işlemesiyle girmiştir. Bu bir “üretim süreci”dir; doğanın karşısında diğer dirimli varlıklar gibi “edilgin konum”da bulunan insanın kendini aşmasıdır. Kendi yaşamını biçimlendirmeyi eline aldığı bu aşamada, insan, artık kendisini doğa varlığı olma yanında ekinsel varlık olarak üretmeye [...]

“Varlık ve Varoluş” Üzerine Söyleşi

2020-07-02T01:02:54+03:00Yazar: |Kategoriler: Konuşma Metinleri|Etiketler: , , , , , , , , |

S: Metin Bey, gördüğümüz âlemden, varlıktan bahseder misiniz? MB: Öncelikle gördüğümüz âlemden söz edelim isterseniz. “Gördüğümüz âlem” dendiğinde, duyularımızla tanık olduğumuz bir âlemden söz etmiş oluyoruz; eş deyişle duyumsadığımız âlemden. Bilindiği gibi, çevremizdeki nesnel ortam beş duyumuz aracılığı ile beynimize ulaşır, yani gelen uyarılar duyularımız tarafından biçimlenerek beynimize gelirler. Biz çevremizi görüyor, duyuyor, dokunuyoruz dediğimizde, duyularımızla biçimlenmiş çevreyi görüyor ve duyuyoruz demiş oluruz. Bu durum bizi şaşırtıcı bir gerçekliğe götürür: Doğada renk yoktur, yalnızca nesnelerden yansıyan ışık dalgaları vardır. Bu dalgalar, gözümüzün görme yetisiyle biçimlenerek beynimizde renk olarak algılanırlar. Buna benzer olarak, doğada ses de yoktur, yalnızca ses dalgaları [...]